3 Aralık 2014 Çarşamba

AYDINLIĞIN BAŞLANGICI, KARANLIĞIN EN YOĞUN OLDUĞU ZAMANDIR...

 Dünyanın geleceğinde enerji sıkıntısını halletmiş, teknolojik üstünlüğe sahip, hammadde sıkıntısı bulunmayan ve neticesinde ekonomik olarak üstünlüğe erişmiş ülkeler söz sahibi olacaktır. 
Bu nedenle görüntüde islamofobi, demokratik adımların atılması, arap baharı gibi sebeplerle bir kaos ve kargaşa ortamı gözükse de altında yatan, yukarıda bahsi geçen söz sahibi olma hazırlığı içinde olan ülkelerin bu coğrafyalarda kapışmasıdır. Bilindiği üzere el değmemişleri de dahil yeryüzündeki enerji ve hammadde kaynaklarının çoğunluğu Afrika ve Ortadoğu’ da yer almaktaydı ve almaktadır. 
NETİCEDE; taşlar yerine oturmadan kaos ortamının süreceği kesindir. Ortadoğu’da dikkat edildiğinde üç ülke öne çıkmaktadır. Türkiye, Mısır ve İran.. Ayrıca, Ortadoğu’ da geçmişten gelen yaygın bir tümce var idi. “Türkiye, Ortadoğu’nun abisidir, ancak son sözü Mısır söyler”. Var idi, diyorum, çünkü Mısır’a son yıllardaki gelişmelerle bu özelliğini kaybettirdiler. 
Yine de gerek Süveyş Kanalı’nın kontrolünde olması, gerek sahip olduğu değerler, gerekse konumundan ve geçmişinden kaynaklanan değerleri nedeniyle stratejik öneme sahip bir ülke özelliğini Mısır halen de korumaktadır. İran ise önemine rağmen gerek olumsuz yaklaşımları, gerekse olaylara yaklaşımındaki gidiş-gelişler nedeniyle güven vermemektedir. O nedenle tüm dikkatler ve oyun kurucular Türkiye üzerine odaklanmışlardır. 
Türkiye, son yıllarda Afrika’nın ve Ortadoğu’nun stratejik öneme sahip ülkeleri başta olmak üzere ayrıca, enerji ve önemli yer altı kaynaklarına sahip (özellikle petrol ve uranyum) ülkelerle sıkı ilişkiler geliştirmeye ağırlık verdi. Türkiye’nin bu tarz ilişkilere ağırlık vermesi ilk değildir. Yakın tarihimize bakacak olursak Sultan Abdülaziz; kendi çağında denizlerde ki İngiliz hakimiyetine karşı koyabilmek için yeni bir donanma yapılmasına başlatmış, ancak borçlanarak bitirmiş olmasına rağmen türlü masa oyunları neticesinde tahtından olurken yeni donanmada Haliç’te çürümeye bırakılmıştır. 
Devrin en büyük projesi ise Sultan’ın, Mısır Valisi Said Paşa’ya talimat vererek Süveyş Kanalı Projesi’ni hayata geçirmesi olmuştur. Fransız mühendis Ferdinand de Lesseps'e 1854'te hazırlatılan proje tüm maddi kaynaklar seferber edilerek hatta borçlanılarak hayata geçirildi ve İngilizlerin tüm baskılarına rağmen tamamlandı. Süveyş Kanalı ile denizlerdeki hakimiyeti nedeniyle ticareti kontrolünde bulunduran İngilizler’in hakimiyetine son verilmesi planlanmıştı.
Süveyş Kanalı’nı kullanmadan ticaret mümkün olamayacağından, uluslar arası ticaretin kontrolü yeniden Osmanlı Devleti’nin eline geçecekti. Ancak, gerek yeni donanma, gerekse Süveyş Kanalı projesi borçlanılarak hayata geçirilmeye çalışıldığından, aynı dönemde bir de, başta Kırım Savaşı olmak üzere süregelen muhabereler de olunca, mali yük ve siyasi krizler kaldırılamayarak kanal İngilizler’in eline geçti. 2. Abdülhamit döneminde, Sultan tarafından bugün de halen geçerliliğini koruyan tüm bölgenin petrol haritası çıkartılmış, ayrıca da Hicaz Demiryolu projesini hayata geçirilmiştir..
 Söz konusu demiryolu aynı zamanda Kızıldeniz’e paralel uzanan bir demiryolu olması nedeniyle tüm enerji hattının kalbine kadar giden bir ulaşım hattı olmuştur. Çünkü, enerji hattı özellikle Kızıldeniz’in girişinde bulunan ve Afrika’nın boynuzu olarak tabir edilen Somali’den başlıyor, tüm Ortadoğu ve Kuzey Afrika’yı kapsıyordu. 
Dolayısıyla, Somali’de ve Süveyş Kanalı’nda kurulan bir hakimiyet, enerji hattını kontrol altında tutmak ve güçlü bir devlet olduğunuzda da enerjinin kontrolünüz altına girmesi demektir. Son yıllarda Türkiye’nin yeniden bölgeye inmek istemesi ve özellikle Mısır ve Somali üzerinde yoğunlaşmasının sebebi de budur. 
Sanayisi hızla gelişen, 80 milyona dayanmış genç nüfusuyla gittikçe daha çok enerjiye ihtiyacı olan ülkemizin hali hazırda ki gaz ve petrol harcaması yıllık 60 Milyar USD’ dır. Gerek Kuzey Afrika ülkeleri (özellikle yukarıda belirttiğimiz nedenlerden dolayı MISIR), gerek Somali, gerekse Katar gibi ülkelerle hatta riske oynayarak sıkı ilişkiler içine giren bir Türkiye görüyoruz. Katar ile kurmak istediği enerji nakil ve satış hattı Katar-Suriye hattından geçecekken Esed’in, Rusya ve İran’ın etkisinde kalarak son anda kararından dönüş yapması nedeniyle Türkiye büyük zarara uğrayarak planlarını yeniden gözden geçirmek zorunda kaldı. 
Türkiye’nin Somali üzerinde kurmaya çalıştığı ağırlık üzerine Somali’deki Türkiye Elçiliği’nin ek binasına yapılan bombalı saldırı nedeniyle, Türkiye’ye gözdağı verilmeye çalışıldı. Irak’ta, Maliki üzerinden Rusya, Çin ve İran tarafından Türkiye’ye baskı kurulmaya çalışılıp enerjiden uzak tutulmaya çalışıldığında ise Türkiye’de Barzani ve Kürtler’le görüşmeler başlattı. 
Bu görüşmeler neticesinde Türkiye, Esed yüzenden rafa kaldırmak zorunda kaldığı Katar-Suriye boru hattını Katar-Irak üzerine çevirmeyi de hedeflemektedir. Mısır’da yaptırılan darbe, Türkiye’nin bir yandan özel sektör yatırımları, bir yandan da siyasi bağlantılarla Mısır ve Kuzey Afrika’da kurmaya çalıştığı gelecekle ilgili plan ve projelerine görüldüğü üzere büyük zarar vermiştir.
 Ayrıca, stratejik öneme sahip ülkelerde meydana gelen büyük çaplı olaylar özellikle petrol fiyatlarında büyük artışlara sebep olmakta, bu sonuçta güç odaklarının servetlerine ve güçlerine güç katmakta, gelişmekte olan ülkelere de darbe indirmektedir.
 1973 yılında 1.80 USD olan varil fiyatının, Arap-İsrail Savaşı, İran’daki rejim değişikliği, Irak-İran Savaşı, İkiz Kulelere saldırı, İsrail’in-Lübnan’a saldırısı, Lehman Brother's ın batışı gibi sebeplerle inişli-çıkışlı hareket ederek, 2012 yılında 120 USD’a kadar çıkıp, 2013’te 100 USD civarında hareket etmesi, Türkiye gibi enerji ithal eden ülkelerden, ihraç eden ülkelere para akmasına neden olduğu gibi gelişmekte olan ülkelerde ekonomilerin de bir türlü rayına oturmamasına sebep olarak, enflasyon > maliyet artışı > işsizlik > ve neticesinde ödemeler dengesinin bozulması kısaca cari açığa sebep olmaktadır. Genelde de, petrolün fiyatı her arttığında tek kazanan petrol üreticileri ile kazandıkları parayı yatırdıkları ABD olmakta iken son yıllarda kazananlar kervanına Rusya ve Çin’de katıldı. Dolayısıyla dünyadaki tüm kavga ve siyasi hesaplar, her zaman belirttiğimiz gibi enerji ve ekonomi üzerinde dönmektedir. Okyanuslarda ve denizlerde petrol çıkarma maliyeti varil başına 15 USD iken yukarıda belirttiğimiz bölgelerde varil başına 1 USD’dır. Bu bile bölge üzerinde güç odaklarının hesaplar içinde olmasına, kan akıtılmasını bile göze almasına yeterli bir sebeptir. 
Güçlenen ve Türkiye’nin etkisi altında bir Mısır’ın ortaya çıkması; İsrail açısından kötü bir stratejik pozisyon yaratacağı gibi, hali hazırda Mübarek zamanında neredeyse bedavaya yakın bir fiyata Mısır’dan petrol satın alan Mursi’nin iktidara gelmesi ile bu avantajını kaybeden ABD ve İsrail açısından aynı zamanda çok büyük ekonomik kayıplar da oluştu. Bu yüzden de darbe bu ülkeleri rahatlattı. Yine, 
Dünyanın en büyük petrol rezervine sahip ülkeleri arasında başı çeken Suudi Arabistan, İran, Irak, Kuveyt ve Birleşik Arap Emirlikleri’nin, Mısır olayları sonrasında servetleri, katlanarak arttı. 5 Arap ülkesinin rezerv değeri, 7.5 trilyon dolar artış gösterdi. Bu ülkelerin servetlerindeki artışlar nedeniyle çeşitli hesaplar içinde olarak, Mısır’da ki darbeye maddi ve manevi destek vermesi, hatta akan kanı bile görmeye çalışmamaları için yeterli bir sebeptir.  
Yukarıda çizdiğimiz tablo karanlık görünse de,Türkiye gelinen bu noktadan sonra tüm dengeleri gözeterek, tarihin her zaman tekerrür ettiğini unutmayarak, gelecekte şekillenen yeni dünya düzeni hesaba katarak alacağı akılcı kararlarla müthiş bir kazançla çıkarak gelecekteki Büyük Türkiye Devleti’ni oluşturabilir.
 UNUTMAYALIM Kİ, AYDINLIĞIN BAŞLANGICI, KARANLIĞIN EN YOĞUN OLDUĞU ZAMANDIR...

0 Yorum:

Yorum Gönder

Kaydol: Kayıt Yorumları [Atom]

<< Ana Sayfa