DARBE GİRİŞİMİ ZAMANLAMASI. .
DARBE GİRİŞİMİ ZAMANLAMASI ! ! !
Guney Kıbrıs Hükûmeti, Doğu Akdeniz Havzasında petrol ve gaz araması için yeni ihaleye çıkacaklarını açıklamış, Delek Grubu, Enis,Total,Exxon Mobil, Statoil ve Katar Petrolleri ihaleye ilgi göstermiştir. ZAMANLAMA NE KADAR İLGİNÇ DEĞİL Mİ? BU NEDENLE BU OLAY VE GELİŞMELERİNİN ÜLKEMİZ GELECEĞİ AÇISINDAN NE KADAR ÖNEMLİ OLDUĞU,AYRICA SURİYE - MISIR - LÜBNAN - GAZZE VE HALİHAZIRDAKİ OLAYLAR AŞAĞIDAKİ BİLGİLER IŞIĞINDA BİR BAŞKA YÖNDEN DE BAKILARAK DAHA İYİ ANLAŞILACAKTIR.
Doğu Akdeniz'deki (Leviathan Sahası) doğal gaz ve petrol rezervi yüz trilyon doları buluyor. Söz konusu sahada TÜRKİYE, Mısır, İsrail, Suriye, Lübnan ve Rumların hak talep etmektedir.
Bu bağlamda bölgedeki kıyı devletlerinin her kilometrelik kıyı şeridi, son derece değerli binlerce mil kare deniz alanına dönüşmüştür. Mısır, Türkiye, Kıbrıs (GKRY ve KKTC), Lübnan, Suriye, İsrail ve Gazze Şeridi bölgedeki petrol ve doğal gazda hak sahibidir. BM Deniz Hukuku Sözleşmesine göre, Münhasır Ekonomik Bölge (MEB) adı verilen deniz alanlarının devletlerin kendi aralarında yapacakları anlaşma ile belirlenmesi gerekmektedir. 2009 yılına gelindiğinde İsrail’in kuzey sahili açıklarında Dalit ve Tamar olarak adlandırılan alanlarda trilyon metre küplük doğal gaz yatakları keşfedildi. 2010’da ise Leviathan diye adlandırılan alanda da yüksek miktarda doğal gaz ve petrol bulundu. Mısır’ın MEB’inde kalan Nil Deltasında da 2010 verilerine göre 200 milyar m3 gaz 1,8 milyar varil petrol bulunmaktadır. Görüldüğü gibi dünyanın kurulduğu bu bölge yine dünyanın kaderini belirleyecek gibi görünmektedir.
Doğu Akdeniz’i Kim Kontrol Edecek?
İsrail’in Lübnan ile deniz sınırı anlaşmazlığı var. KKTC’nin, Güney Kıbrıs Rum Yönetimi (GKRY) ile anlaşmazlıkları var. Bu alanlar çok değerli. Tüm Avrupa’nın en az yüz yıllık petrol ve doğal gaz gereksinimlerini karşılayabilecek bir potansiyelin doğu Akdeniz çanağında olduğu anlaşılmıştır. Bu gelişmelerin ışığında 40 kilometrelik kıyı şeridine sahip Gazze’nin bile ne kadar stratejik ve değerli kaynaklara sahip olduğu ve İsrail’in Gazze’den neden vazgeçmediği daha kolay anlaşılabilir. Suriye de aynı pozisyondadır. ABD ve İsrail’e göre, Baascılar Suriye’de iktidarda olduğu sürece bölgedeki kadim düşmanlıklarının sona ermesi çok zor. Ayrıca bölge ülkelerinin siyasi ve ideolojik farklılıkları da MEB anlaşmalarını engellemektedir. Güney Kıbrıs Rum Yönetimi (GKRY) bu konuda en çok çaba gösteren taraftır. Güney Kıbrıs Rum Yönetimi; Mısır (2003), Lübnan (2007) ve İsrail’le (2010) yapılan anlaşmalarla, Kıbrıs’a ait olduğunu iddia ettiği MEB sınırlarını belirlemiş ve kendi alanında deneme sondajlarına başlamıştır. GKRY KKTC’yi dikkate almadan kendi MEB’ini de ilan etmiştir. Bu bölgede de 100 yıl yetecek kadar doğalgaz rezervi bulunduğunu söylenmektedir KKTC’nin uluslararası alanda tanınmaması nedeniyle bölgede ciddi bir anlaşmazlık söz konusudur. Meis Adası etrafındaki aidiyeti belirsiz adalar nedeniyle anılan bölgede Türkiye-Yunanistan arasında da MEB anlaşmazlığı devam etmektedir. Türkiye bu alandaki çalışmalara karşı çıkmaktadır.
Petrol ve doğal gaz rezervleri nedeniyle, Mısır’dan başlayarak Samandağ’daki Türkiye-Suriye deniz sınır noktasına kadar devam eden kıyı şeridinin kontrolü, Mısır, Suriye, Lübnan ve hatta Türkiye’de yaşanan ve yaşanması beklenen gelişmelerin en temel stratejik nedenidir. Mısır’da Mursi’nin iktidara gelmesine onay veren ABD, neden General Sisi’yi desteklemektedir? Mursi iktidarı ile Türkiye –Mısır ilişkilerinin çağ atladığı söylenebilirdi. Batı, İran tabanlı Şii zincirini kırmaya çalışırken, Türkiye’nin Mısır ve Suriye’deki Müslüman Kardeşler ve Hamas üzerinden bölgede Sünni bir zincir kurulacağı algısı doğmuştur. Bu algıyı, Türkiye’nin aslında reel duruma son derece uygun kuzey Irak Kürt Bölgesel Yönetimi ile olan ciddi yakınlaşması daha da güçlendirmiştir. Türkiye’nin bölgedeki stratejik yaklaşımları, sadece ABD’yi değil ciddi bir şekilde İsrail, Irak merkezi hükümeti, İran ve S. Arabistan’ı da rahatsız etti. Belkide, 2010 yılında bozulan Türkiye-İsrail ilişkileri, ortak stratejik çıkar paydasında düzelebilmiş olsaydı. Suriye ve Mısır’daki gelişmeler olmayabilirdi. ABD, İsrail ve İngiltere’nin en büyük korkusu, Mısır ve Suriye’de iktidara gelen/gelecek aynı görüşteki iktidarlar vasıtasıyla Doğu Akdeniz’in Türkiye’nin dolaylı kontrolüne girmesi olasılığı olabilir. Bu korkuya Türkiye’nin kuzey Irak Kürt Bölgesel Yönetimi ile olası ekonomik bütünleşmesi de dâhildir. Bu gelişmeler de, İsrail’in enerji ve güvenlik eksenini Türkiye’den vazgeçerek GKRY ve Yunanistan yönünde değiştirmesine neden olarak, 2010 Aralık ayında İsrail-GKRY arasında MEB anlaşması imzalandı. Neticesinde; Leviathan bölgesi başta olmak üzere denizden petrol ve doğal gaz çıkarılması, bunların depolanması ve pazarlanması konusunda işbirliği kararı alındı. Ayrıca İsrail GKRY’den deniz ve hava üssü talep eti.Türkiye, 2007’den itibaren jeopolitik gerçeklik faktörlerine çok uygun olarak İran-Kuzey Irak- Suriye-Ürdün-Lübnan jeostratejik eksenini ekonomik ve ticari paydada birleştirmeye çalıştı. Böylece bölgede siyasi bir bütünleşme ve buna bağlı olarak güvenlik yönüyle bir istikrar sağlanabileceği düşünülmüştü. Ancak ABD ve AB’nin lider ülkelerinin bölgedeki güvenlik ve ekonomik politikaları İsrail’in stratejik çıkarları üzerine bina edilmişti. Bu bağlamda Suriye ve İran İsrail’in en öncelikli rakipleri olarak görüldü. Nükleer silahlanma peşinde olmakla suçlanan ve uzun süredir ambargo altındaki İran’a doğrudan bir müdahale dünya ve bölgesel güvenlik için çok riskli olduğu düşünüldüğünden, öncelik Suriye’ye verildi. Suriye ; İran, Lübnan ve Rusya’dan koparılmalıydı. Türkiye - Suriye ilişkileri iki millet tek devlet nitelemesini hak edecek bir seviyeye çıkmışken, bu süreç bozulmasaydı bölgemiz çok daha güvenli ve istikrarlı olabilirdi. Sürecin bozulmasındaki en önemli faktörün 2010 yılında bozulan Türkiye-İsrail ilişkileri olduğu bir gerçektir. İsrail kadim düşmanı Suriye’nin Türkiye ile yakınlaşmasının kendi güvenliğini tehdit ettiğini açıkça görerek korkuya kapıldı. Doksanlı yıllarda Polonya ve Çek Cumhuriyeti’ne yerleştirilmesi planlanan NATO Füze Kalkanı Projesinin Türk topraklarına konuşlandırılması dayatılarak, Türkiye’nin Rusya, İran ve Suriye ile olan iyi ilişkilerinin yara alması sağlandı. Böylece, Türkiye bölgede güven kaybına uğradı. Ayrıca İran - Irak-Suriye - Lübnan’ın oluşturduğu Şii zincirinden Suriye’nin çıkarılması ve Batı ekonomik ve siyasi sistemi ile bütünleşmesi sağlanmadan, Doğu Akdeniz enerji kaynaklarının kontrolü kesinlikle sağlanamazdı. Türkiye Suriye ile olan iyi ilişkilerine dayanarak bu konuda çok çaba sarf etmesine başarılamadı. Ortada İran ve Rusya (SSCB) ile olan yarım asırlık stratejik bir ortaklık varken, Suriye yönetimi de eksen değişimini göze alacak cesareti gösteremedi. ABD ve İsrail’in korkusu sadece Türkiye’nin bölgede artan siyasi gücü iken bardağı taşıran son damla 2011 Temmuz ayında Çin-Irak-İran-Suriye arasında imzalanan bir anlaşma oldu. Anlaşmaya göre İran gazı bir boru hattı ile doğu Akdeniz’e akıtılacaktı. Bu proje ile Çin, İran üzerinden doğu Akdeniz’e bağlanacak ve bölgede söz sahibi bir ülke konumuna gelecekti. ABD’nin Rusya ve Çin gibi ciddi siyasi ve askeri rakiplerinin de bölgede tutunması engellenmeliydi. Suriye’de bugün yaşanan iç savaşa kadar giden ciddi ve organize demokrasi istekler ise söz konusu anlaşmadan sadece altı ay sonra başlamıştır. Halen İsrail'in işgali altında ki Golan Tepeleri altında bulunan doğalgaz ve petrol rezervleri de Suriye nin olumsuz geleceğinde rol oynamıştır.
Mısır’da ise; Mursi’nin iktidara gelmesi Türkiye - Mısır siyasi ve ekonomik ilişkilerini olumlu yönde etkiledi. Bu bağlamda Türkiye’nin Mısır üzerinden Lübnan, Suriye, Filistin, Hamas üzerindeki siyasi gücü göreceli olarak arttı. Mursi’nin Türkiye açısından en önemli dış politika kararı ise 2003 yılında GKRY ile imzalanan MEB anlaşmasını Mart 2013 ‘de feshetmesi oldu. Mursi bir yıl önce de Nisan 2012’de İsrail ile doğal gaz sevk anlaşmasını uygulamadan kaldırmıştı. Mısır’ın GKRY ile olan MEB anlaşmasını feshetmesi halen sondaj yaptığı deniz alanlarının hukukiliğini göreceli olarak ortadan kaldırdı. Ayrıca GKRY - İsrail MEB anlaşmasının da bütünlüğü bozulmuş oldu. Mısır’ın GKRY ile olan MEB anlaşmasını feshetmesinde Türkiye’nin etkili olduğu değerlendirmeleri yapıldı. Böylece başta İsrail olmak üzere uzak yakın birçok ülke, Türkiye - Mısır ortaklığının bölgedeki stratejik, ekonomik ve ticari çıkarları etkileyerek siyasi ve askeri dengeleri değiştirebileceği korkusuna kapıldı. MEB anlaşmasının iptal edilmesinden iki ay sonra Mısır’da Mursi karşıtı olaylar başladı. Hiç şüphesiz Mursi’nin yönetimsel açıdan son derece ciddi hataları oldu. Ancak olayları doğu Akdeniz çanağındaki tüm siyasi, ekonomik ve askeri gelişmeler ışığında değerlendirmek daha uygun görünüyor. Bugün Ortadoğu’nun Akdeniz bölgesinde yaşanan olaylar, önümüzdeki en az yüz yıllık bir yansımanın hedef ve stratejilerinden ibarettir. Mücadelenin, Kıbrıs, hatta Girit ve Doğu Akdeniz’in siyasi coğrafyasının yeniden belirlenmesi üzerinde yapılmakta olduğu görülüyor.
Bölgede, ABD ve Rusya başrolde gözükürken yaşanan siyasi ve ekonomik gelişmeler Kıbrıs’ı yeniden bölgenin en stratejik coğrafyası haline getirmiştir. ABD’nin en büyük stratejik ortağı İsrail eksen değiştirerek Kıbrıs’a yönelirken, bu ikiliye Yunanistan ında izin verildiği ölçüde dâhil olacağı gözükmektedir. Akdeniz’de son tutunma noktası Suriye’yi kaybetme olasılığı Rusya’yı da aynı istikamete yönlendirmiştir. Bölgede askeri mücadelenin deniz kuvvetleri arasında yapılacağı, Akdeniz’de ki deniz gücü üstünlüğü kimde ise zafere daha yakın olacağı tahmin edilmektedir. (TASAM ve Sn.Zeynep Dereli 'den fikir ve bilgi bağlamında faydalanılmıştır.)
0 Yorum:
Yorum Gönder
Kaydol: Kayıt Yorumları [Atom]
<< Ana Sayfa