AB - ABD TRANSATLANTİK TİCARET VE YATIRIM ORTAKLIĞI (TTIP) VE TÜRKİYE ;
AB - ABD TRANSATLANTİK TİCARET VE YATIRIM ORTAKLIĞI (TTIP) VE TÜRKİYE ;
Avrupa Birliği ve Amerika Birleşik Devletleri (ABD) arasında oluşturulmuş Yüksek Seviyeli Çalışma Grubu “Nihai Rapor”unda iki ekonomi arasında ticari ve yatırım ilişkilerini ele alan kapsamlı bir anlaşmanın yapılması önerisini getirmiştir.
Mevcut ampirik çalışmalar bu girişimin iki taraf arasındaki (özellikle iç düzenlemelere ilişkin) engelleri kaldırarak istihdam ve büyüme konusunda ciddi katkı sağlayacağını ortaya koymaktadır. Uzun ve zorlu müzakereler sonrasında oluşturulacak ve daha “derin” ve “ticaretle ilişkili konu”ları da kapsaması beklenilen TTIP’nin en önemli etkilerinden birisi ise özellikle yükselmekte olan ülkeler karşısında -yaşadıkları ekonomik krizin de etkisiyle- gerek küresel ticaret müzakerelerinde gerekse rekabet edebilirlik düzeyinde görece güç kaybeden ABD ve AB’nin, dünya ticaret sisteminde “oyunun kurallarını” yeniden belirleyecek bir güce sahip olma yollarının açılmasıdır.
TTIP, ABD ürünlerine AB üzerinden Türk pazarına serbest bir giriş imkanı sağlarken Türkiye’nin ABD’ye ihracatı gümrük vergisi vb. uygulamalara tabi olmaya devam edecektir. Bu durum, bir yandan ABD ile mevcut ticaret dengesini olumsuz etkileyecek, diğer yandan ise Türk ürünlerinin AB ürünleri karşısında ABD pazarındaki rekabet imkanını azaltacaktır. Daha önemlisi, TTIP Türkiye’nin dış ticaretinde çok önemli bir paya sahip olan bu iki ekonomiyle mal ve hizmet ticareti ve yatırımlar alanında yeni belirlenecek düzenlemeler ve normlara göre hareket etmesini gerektirecektir. Bu şartlar altında, Türkiye’nin ABD ile bir Serbest Ticaret Anlaşması yapması giderek ve artan şekilde önem kazanmaktadır.
Bu gelişme iki açıdan büyük bir önem taşımaktadır. İlk olarak, bu karar bu güne kadar bir serbest ticaret alanı oluşturulması konusunda atılmış en iddialı girişimin başlangıcını oluşturmaktadır. AB ve ABD’nin dünya hâsılasının yaklaşık olarak yarısını (% 46,7) ve dünya ticaretinin yaklaşık olarak üçte birini (% 30,4) teşkil ettiği; karşılıklı yatırımların toplam değerinin ise 3.7 trilyon dolar olduğu düşünüldüğünde, iki taraf arasındaki ticaret ve yatırım ilişkinin boyutlarının dünya ekonomisi açısından ne ifade ettiği daha iyi anlaşılacaktır. İkinci önemli konu ise, böyle bir anlaşma yoluyla tarafların daha önce uluslararası platformda üzerinde mutabakata varılamamış ya da yeterli ilerlemenin kaydedilemediği pek çok alanda “ileri düzenlemeler” yapmak suretiyle bir anlamda küresel kuralları belirleyecek kapasiteye ve güce ulaşmalarıdır. Bu bağlamda, müzakerelerin ticarete ”sınırda” düzenleme ve kısıtlama getiren gümrük tarifelerinin çok ötesinde, “sınır ardı” (beyond-the-border) diye adlandırılan konuların ele alınacağı kapsamlı (comprehensive) bir zemine oturtulması ve küresel ticaretin tabi olacağı yeni kurallara emsal teşkil etmesi beklenmektedir.
Tabiatıyla, bu girişimin gerek iki taraf, gerekse -Türkiye de dâhil olmak üzere- üçüncü ülkeler ve dünya ekonomisi üzerinde oluşturacağı etki dikkatlerin bu yöne çekilmesine yol açmıştır. Günümüzde AB ya da ABD’den en az bir tanesinin, ihraç pazarında öncelikli ülkeler arasında olmadığı bir ülke yok denecek kadar azdır. Örneğin bu iki ekonominin Türkiye’nin toplam ihracatındaki payları 2012 yılı itibarıyla yaklaşık olarak % 42,5 olmuştur. Türkiye’ye gelen doğrudan yabancı sermayenin (FDI), beşte dördünden fazlası Avrupa Birliği ve ABD kaynaklıdır.
(Türkiye Ekonomi Politikaları Araştırma Vakfı)
0 Yorum:
Yorum Gönder
Kaydol: Kayıt Yorumları [Atom]
<< Ana Sayfa