3 Aralık 2014 Çarşamba

Böl, parçala, yok et…

Böl, parçala, yok et… Hiçbir zaman güncelliğini yitirmeyen felsefe ve yöntem.. Kendimizi fiziki manada görmek istediğimizde en fazla ne kadar görebiliriz ? Yükselerek bakmaya başlayalım, yükseldikçe uzaya doğru çıkar, bir süre sonra ise nokta halinde bile göremez ve kaybolur gideriz. Yeryüzüne yaklaştıkça da insanla ilgili farkındalığımız artar ve onu fark etmeye başlarız. Sıralama olarak bakarsak ; birey, aile, sülale,aşiret, tarikat, mezhep, millet, devlet, ırk, din, milletler topluluğu, devletler topluluğu gibi bir sıralamayla bireyden birliğe doğru yönlendiriliriz. 
İnsanlığın ilk ortaya çıkışından itibaren her zaman ve her koşulda “BİRLİK” hedef gösterilir ve birey o cazip hedefe ulaşmak için çırpınıp durur. Ancak, aslında O’ na bu hedefi gösterenler gerçekte asla bu hedefe ulaşmasını istemez, tam tersine ulaşmak istediği “BİRLİK” yolunda ki her kademesinde, “böl, parçala, yok et” sistemini uygulayarak O’nu hedefinden uzaklaştırır. Yukarıda belirttiğim sistem belirli çıkar çevreleri tarafından hiçbir toplum ve devlet ayırt edilmeksizin uygulanır, neticede herkes bu çevrelere hizmet etmiş olur.
Dünyamızı bir vücut, bir beden olarak kabul edecek olursak, yeryüzünde yer alan her toplum bir şekilde, bir zincirle bu bedene bağlanmış durumdadır. Kendini medeniyetin temsilcisi olarak kabul etmiş batı dünyası, türlü oyun ve uygulamalarıyla bizzat cehalete ittiği ve cehalete mahkum bırakmaya çalıştığı Müslüman toplumları, birbirlerini öldüren, devamlı kaos ve kargaşa çıkartan toplumlar olarak işlediği gibi ayrıca 11 Eylül saldırılarından sonra yaptığı islamofobi kampanyaları ile terör odağı ve terörist olarak lanse ederek İslam'ı Batı için bir potansiyel düşmanlık odağı olarak lanse etmiştir.
 Neticede, geri bırakılmış ve cehalete düşürülmüş Müslüman toplumlar “din zinciri” ile bedene bağlanmıştır. Söz konusu zincir oynatıldığı anda ise Müslüman toplumlar çırpınıp derhal öfkelenmekte ve türlü olayların odağında yer almaktadır. Bilindiği üzere öfke ortaya çıktığında, akıl ortamı terk ederek bireyi ve öfkeli bireylerden oluşan öfkeli toplumu hataya düşürür. Burada din faktöründen bahsederken mezhep gibi alt uygulamaları da kapsadığını belirtelim.
 Dolayısıyla, büyük toplumlar ve devletler olarak çatışmalara bile gerek kalmadan aşiret, kabile gibi grupları çatışma ve kaos ortamına düşürdüklerinde bile amaca ulaşılmaktadır. 
Peki şimdi de batı dünyasına bakalım… Medeni, gelişmiş, uygar olarak kabul edilen Avrupa ülkeleri hangi zincirle bedene bağlıdır. Batı dünyasının din faktörünün değil, maddiyata bağımlı, refah ve alıştığı hayat koşullarından vazgeçemeyen kısaca kurulu düzeninin bozulmasından asla ödün vermek istemeyen bireylerden oluşan toplumlar olduklarını görürüz.
 Avrupa’da yer alan ekonomik kriz neticesinde İspanya, Portekiz, Fransa, İtalya, Yunanistan gibi ülkelerde insanların nasıl sokaklara dökülüp kaos ortamı çıkardıklarını unutmayalım. Daha iyi koşullara, daha büyük güce ulaşacakları düşüncesiyle kendilerine gösterilen “birlik” hedefine ulaşmak için Avrupa Birliği’ni kurdular. Ancak, Avrupa toplumları, kurduklarını sandıkları birlik nedeniyle (ortak para birimi, Avrupa Merkez Bankası gibi) ekonomik ve sosyal olarak bir birbirine o kadar bağlandılar ki, zayıf noktalarını göremediler. Birliğe üye her hangi bir devlette oluşacabilecek olumsuzlukların ve neticesinde ki sosyal patlamaların tüm birliği etkileyebileceğini, kendilerinin geri bıraktıkları ülkelerde uyguladıkları “böl,parçala, yok et” ilkesinin bir gün kendilerine de uygulanabileceğini hesap edemiyorlar, edemediler. 
Nitekim, olumsuz ekonomik koşullar nedeniyle, alıştığı refah ve hayat koşulları zinciri ile gövdeye bağlı bulunan Avrupa’ lıların bu zincir oynatıldığında nasıl öfkelenip, akıl uygulamalarından uzaklaşıp, şimdiye kadar yalnızca basit örneklerini gördüğümüz sosyal patlamalar içine düşüp sokaklarda nasıl kaos yarattıklarına şahit olduk. İslam ülkelerinde din faktörünü kullanılarak oynatılan zincir nedeniyle oluşan kaos ortamlarının, bir gün kendi zincirleri oynatıldığında nasıl bir kaos ortamına düşebileceklerini, bırakınız birliği, devlet aşamalarını bile kaybedip birey kademesine kadar düşebileceklerini hesap edemiyorlar. 
Unutulmasın ki, kriz bitmedi, bitmesi de matematiksel olarak aslında mümkün değil. Avrupa Merkez Bankası’nı finanse eden Almanya alacağı bir kararla, yaptığı destekteki azaltma bile basit manada ilk olarak Yunanistan’ın çöküşüne sebep olacaktır. 
Devam edelim; Yunanistan bankalarının tahvillerine en üst neredeyse gömülmüş bulunan İtalya ve Fransa ardından, Belçika sonrasında Avrupa Merkez Bankası’na olan taahhütlerini yerine getiremeyerek iflasa sürükleneceklerdir. Bu sonucu yıllar öncesinde görebilen tek ülke her zaman ki gibi İngiltere, ortak para birimine dahil olmadığı gibi birlik sözleşmesini de çekinceler koyarak imzalamış ve kendini bu sondan uzak tutmaya çalışmıştır.
 Ancak, ne yaparlarsa yapsınlar bu sondan uzaklaşmaları mümkün değildir. Çünkü, bir yandan arap ülkeleri ile olan sıkı bağları nedeniyle kendisi ucuz almasına rağmen, ürettikleri petrolü yüksek fiyatlara çektirerek her konuda ham madde sıkıntısı çeken Avrupa’ ya daha yüksek fiyatlarla sattırarak üretim maliyetlerinin yükselmesine sebep olarak ABD’de SON’ u hazırlamamış ve katkıda bulunmuştur. 
Gerek üretim maliyetleri nedeniyle, gerekse Pazar paylarını kaybetmeleri nedeniyle batı dünyası içinde yer alan Avrupa adım adım kendi sonuna yaklaşmaktadır. Bu aşamada medyada yalnızca izledikleri Ortadoğu’ daki kanlı manzaraların ve kaos ortamının bizzat aktörleri olduklarında ve oyun kendi sahalarında oynandığında yaşayacakları pişmanlık ve hüznü şimdiden düşünmenizi isterim. 
Bu günler çok uzak günler değil, uluslar arası ekonomistlere göre zaten dünya ekonomisi kâğıt üzerinde çökmüş durumdadır. İstenen bir ülkede zincirlerinin oynatılması o ülkenin çökmesine yetecektir. SON, YALNIZCA ZAMANLAMA MESELEDİR. ZAMAN NE ZAMAN, YALNIZCA KARAR ANI BEKLENMEKTEDİR…

0 Yorum:

Yorum Gönder

Kaydol: Kayıt Yorumları [Atom]

<< Ana Sayfa